Hakiki Müslüman huzur içindedir.
YAZAN;
Salim Köklü
Müslümanlık, maddî ve manevî
temizliktir; dünya ve âhiret saadetini sağlayan tek yoldur. Hakiki
Müslüman dünyada, daima huzur içindedir.
Bir ihtiyar Müslümanın kızına
nasihati...
Sevgili Kızım!
l- İmanın (inanmanın) şartları:
1- Allahü teâlâya
inanmak,
2- Meleklere inanmak, 3- Kitaplara inanmak, 4- Peygamberlere inanmak,
5- Âhirete (öldükten sonra tekrar dirilmeye) inanmak,
6- Kaderin yani, hayır ve şerrin Allahü teâlâdan geldiğine inanmak.
2- Meleklere inanmak, 3- Kitaplara inanmak, 4- Peygamberlere inanmak,
5- Âhirete (öldükten sonra tekrar dirilmeye) inanmak,
6- Kaderin yani, hayır ve şerrin Allahü teâlâdan geldiğine inanmak.
II- İslamın şartları:
1- Kelime-i şehâdet getirmek,
2- Namaz,
3- Oruç,
4- Zekât,
5- Hac.
1- Kelime-i şehâdet getirmek,
2- Namaz,
3- Oruç,
4- Zekât,
5- Hac.
Sevgili Kızım!
Günün birinde iki
ellerimiz yanımıza gelecek ve dünyadaki hayatımız sona erecektir. Bu dehşetli
bir hakikattir.
Bu hakikat karşısında, hayat nedir? Ölüm nedir? diye düşünmeyen bir insan olmaması lâzımdır.
O hâlde, hayatın ne olduğunu, dünyaya niçin geldiğimizi, ölümün ötesinin olduğunu bilmek ve öğrenmek, insan olmanın ilk şartıdır. Hayata niçin geldiğimizi, hayatın sâhibinden daha iyi bilen olur mu? Her şeyin olduğu gibi, hayatımızın sâhibi de, Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîminde, Vezzâriyât sûresi ellialtıncı âyetinde meâlen, (İnsanları ve cinnîleri ancak, Beni bilip, itaat, ibadet etmeleri için yarattım!) buyuruyor. Bu büyük hakikati, yaşadığımız bu zamandaki insanların kaçta kaçı biliyor ve ona göre hareket ediyor? İnsanların büyük çoğunluğunun, bu hakikati bilmediklerini, bilenlerin de, bu hakikate göz yumduklarını görüyoruz. İşte felâket de, bu noktadan başlıyor. Bu hakikati bilmemek veya bildiği hâlde, ona göre davranmamak, hele bu hakikate inanmamak, bir insan için, tasavvur edebileceğimiz en büyük bahtsızlık, en büyük facia, en büyük felakettir. Çünkü, Allahü teâlâ, kendi emirlerine inanmayanları ebediyen, inanıp da emirlerini yapmayanları, irâde ettiği kadar Cehennem ateşinde yakacağını kitâb-ı kadîminde, bizlere bildiriyor. Allahü teâlânın cezası çok ağırdır.
Bu hakikat karşısında, hayat nedir? Ölüm nedir? diye düşünmeyen bir insan olmaması lâzımdır.
O hâlde, hayatın ne olduğunu, dünyaya niçin geldiğimizi, ölümün ötesinin olduğunu bilmek ve öğrenmek, insan olmanın ilk şartıdır. Hayata niçin geldiğimizi, hayatın sâhibinden daha iyi bilen olur mu? Her şeyin olduğu gibi, hayatımızın sâhibi de, Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîminde, Vezzâriyât sûresi ellialtıncı âyetinde meâlen, (İnsanları ve cinnîleri ancak, Beni bilip, itaat, ibadet etmeleri için yarattım!) buyuruyor. Bu büyük hakikati, yaşadığımız bu zamandaki insanların kaçta kaçı biliyor ve ona göre hareket ediyor? İnsanların büyük çoğunluğunun, bu hakikati bilmediklerini, bilenlerin de, bu hakikate göz yumduklarını görüyoruz. İşte felâket de, bu noktadan başlıyor. Bu hakikati bilmemek veya bildiği hâlde, ona göre davranmamak, hele bu hakikate inanmamak, bir insan için, tasavvur edebileceğimiz en büyük bahtsızlık, en büyük facia, en büyük felakettir. Çünkü, Allahü teâlâ, kendi emirlerine inanmayanları ebediyen, inanıp da emirlerini yapmayanları, irâde ettiği kadar Cehennem ateşinde yakacağını kitâb-ı kadîminde, bizlere bildiriyor. Allahü teâlânın cezası çok ağırdır.
Sevgili Kızım!
Müslümanlık, maddî
ve manevî temizliktir, vücut temizliğini ve kalp temizliğini emreder.
Müslümanlık, dünya ve âhiret saadetini sağlayan tek yoldur. Hakiki
Müslüman dünyada, daima huzur içindedir. Çünkü bu Müslüman, şuna
inanmıştır: Kendisine gelen hayır ve şer Allahü teâlâdandır. Allahü teâlânın
takdiridir. Allahü teâlâdan gelen her şeyin, kendisi için iyi olduğunu, fena
zannettiği şeyin sonunun, iyi olacağını düşünür ve böylelikle iç rahatlığını
bozmaz. Felâketlere de, kolaylıkla göğüs gerer. İşte böyle bir insan, Allahü
teâlânın sevgili kuludur. Bu suretle, o insan, âhiret saadetine de ulaşmış
olur.
YAZAN;
Salim Köklü