NAMAZ VAKİTLERİNİ
EN ÖNEMLİSİ DE
İMSAK VAKİTLERİNİ
YUKARIDAKİ TAKVİME GÖRE
DİKKAT EDER
VE O GÖSTERİLEN SAATLARE
İLTİFAT EDERSENİZ
ÇOK ÇOK İYİ EDERSİNİZ.
ALLAHU TEALA SİZLERİ KORUSUN
AMİN.
BİZİ DE KORUMASI İÇİN HEP DUA EDİYORUZ.
SİZLERİN DE DUALARINIZI BEKLERİZ.
BİR DAVAYI DERT EDİNDİM.
İNSANLARIN DÜŞÜNCELERİYLE, HEMDERT OLACAĞIM. BU DERT ORTAKLIĞI İLE,
BAŞLAYAN DOSTLUKLARA,
YELKEN AÇAN BİR GEMİ OLACAK
BU SAYFALAR..
Sevgili Dostlar
Yorumlarınızla, Önerilerinizle bu makalelere can gelecektir.
Zenginlik üzerine bir yazı ... alıntı..
kaynak: http://www.okuizlepaylas.com/zenginlik/
ASLINDA BİZ ÇOK
ZENGİNİZ
Yırtık pırtık paltolar
giymiş iki çocuk kapımı çaldı.
– “Eski gazeteniz varmı,
bayan?”
Çok işim vardı. Önce hayır
demek istedim, ama ayaklarına gözüm ilişince sustum. İkisinin de ayaklarında
eski sandaletler vardı ve ayakları su içindeydi.
-“İçeri girin de size kakao
yapayım.” dedim.
Hiç konuşmuyorlardı. Islak
ayakkabıları halıda iz bırakmıştı. Kakaonun yanında reçel ekmek de hazırladım
onlara, belki dışarıdaki soğuğu unutturabilir, azıcık da olsa ısıtabilirdim
minikleri.
Onlar şöminenin önünde
karınlarını doyururken ben de mutfağa döndüm ve yarıda bıraktığım işleri
yapmaya koyuldum. Oturma odasında ki sessizlik dikkatimi çekti. Bir an kafamı
uzattım içeriye küçük kız elindeki boş fincana bakıyordu. Erkek çocuğu bana
döndü ve
-“Bayan, siz zenginmisiniz?”
diye sordu.
-“Zengin mi? Yo hayır!”
diye cevaplarken çocuğu, gözlerim bir an ayağımdaki eski terliklere kaydı.
Kız elindeki fincanı tabağına dikkatle yerleştirdi ve
-“Sizin fincanlarınız ve
fincan tabaklarınız takım.” dedi. Sesindeki açlık, karın açlığına benzemiyordu.
Sonra gazetelerini alıp çıktılar dışarıdaki soğuğa.
Teşekkür bile etmemişlerdi,
ama buna gerek yoktu. Teşekkür etmekten daha öte birşey yapmışlardı. Düz mavi
fincanlarım ve fincan tabaklarım takımdı. Pişirdiğim patateslerin tadına
baktım. Sıcacıktı patatesler.
Başımızı sokacak evimiz
vardı. Bir eşim vardı ve eşimin de bir işi, bunlar da fincanlarım ve fincan
tabaklarım gibi uyum içindeydi. Sandalyeleri şöminenin önünden kaldırıp,
yerlerine yerleştirdim. Çocukların sandaletlerinin çamur izleri halının
üzerindeydi hala. Silmedim ayak izlerini. Silmeyeceğim de.
Olur ya; unutuveririm ne
denli zengin olduğumu…
Siz sakın unutmayın ne
kadar zengin olduğunuzu. Ben unutmayacağım.
NEREDE OLDUĞUMU, KİMLERLE OLDUĞUMU VE HANGİ DUYGULARI
TAŞIDIĞIMI PEŞİNEN SÖYLEMEDEN SİZE BİR GÜNLÜK BİR HATIRA ANLATACAĞIM.
SABAH UYANDIĞIMDA İYİ BİR KAHVALTI YAPTIM. DAHA SONRA İSE
GÜNLÜK GAZETELERİ İNTERNET SAYFASINDAN TAKİP ETTİM.
ABDEST ALDIKTAN SONRA NAMAZ KILMAK ÜZERE CAMİİYE GİTTİM.
BAŞIMI ÖNÜME EĞDİM.
BİLDİĞİM TÜM DUALARI BİR BİR SIRALADIM.
RÜZGAR AĞAÇLARI
HAFİFÇE SALLIYORDU.
BU GÜZEL VE OKSİJENİ BOL HAVAYI TA CİĞERLERİMİN EN SON
NOKTASINA KADAR ÇEKEREK İLERLİYORUM.
GELİP GEÇEN TANIDIKLAR SELAM VERİYORLAR.
SALAMLARINA CEVAP VERİYORUM. TEKRAR İÇ DÜNYAMA DÖNEREK
YAVAŞ YAVAŞ İLERLİYORUM.
HOPARLÖRLE DE OLSA, CAMİİDEN GELEN EZAN SESİNİ DİNLEMEK
İÇİN GÖZLERİM MİNAREYE DOĞRU DÖNÜYOR.
BİLALI HABEŞİNİN TEMSİLCİSİNİ GÖREMİYORUM. CAMİİN
KAPISINDAN SAĞ AYAĞIMLA İÇERİ YAVAŞÇA SÜZÜLDÜĞÜMDE BİR GENÇ DİN GÖREVLİSİNİN
ELİNDE MİKROFONLA EZAN OKUDUĞUNU GÖRÜYORUM.
NAMAZ VAKTİNİ BİLDİREN EZANA HÜRMET EDEREK CAMİİN
MİHRABINA YAKIN BİR YERİNE OTURUYORUM.
BİRAZDAN CAMİİ MÜSLÜMANLARLA DOLUP TAŞIYOR.
NAMAZIMIZI KILIYORUZ.
ÇAY OCAĞINA DOĞRU İLERLİYORUZ.
ORADA BİR KİŞİ KONUŞUYOR.
İKİ KİŞİ DE ONU
DİNLİYOR. DİNLEYENLERDEN BİRİNİ ÇOK İYİ TANIYORUM.
BENİ HEMEN YANINA BUYUR ETTİ.
KONU BİRAZ TEHLİKE ARZ EDİYORDU. DEMOKRAT PARTİ ZAMANINDA
TEKRAR ARABÇA OLARAK OKUTULAN EZANIN YİNE TÜRKÇE OKUTULMASI ÖNERİLİYORDU.
HATTA KONU DAHA DA İLERİ GİDİYOR, İBADETİN DAHİ TÜRKÇE
YAPILMASI ÖNERİLİYORDU.
DAYANAMADIM.
KONUNUN 1950 DE ÇÖZÜLDÜĞÜNÜ ŞİMDİ İSE BİZİM KENDİ İŞİMİZE
BAKMAMIZ GEREKTİĞİNİ SÖYLEDİM. MESLEĞİMİZ NE İSE ONU YAPMALIYIZ DİYEREK KESİP
ATTIM.
MEĞER BEYEFENDİNİN MESLEĞİ BUYMUŞ.
GİTTİĞİ HER CAMİİN ÇAY OCAĞINA NAMAZDAN SONRA GİDER BU
ŞEKİLDE KONUŞURMUŞ.
TARAFTARI DA VARDI.
İNSANLAR İBADET
EDERKEN NE DEDİĞİNİ KENDİ DİLLERİYLE SÖYLEYEBİLMELİ DİYEN BİR KALABALIK
KARŞISINDA GÜRLEDİM.
“-İSTERSENİZ İÇİNİZDEN BİRİ BENİ ÖLDÜRSÜN. FAKAT HİÇ
ÜZÜLMEM VE SÖZÜMDEN DE GERİ DÖNMEM. ÖLÜRSEM DE ŞEHİT OLARAK BU KARA TOPRAĞA
GİRERİM.”
BİR SESSİZLİK OLDU. BU SÜKUN DEVAM EDERKEN ORADAN
AYRILDIM.
OTOBÜS DURAĞINA DOĞRU İLERLEDİM. ORADA ÇAM YARMASI VE
PALABIYIKLI BİR VATANDAŞ VARDI. SELAM VERDİM. SES ÇIKARMADI.
BENİ DUYDU.
FAKAT GÖZLERİYLE
ÖFKE SAÇARAK BANA BAKTI.
NİYE ÖYLE
BAKTIĞINI SORACAK OLDUM. AÇIKLAMASI ŞÖYLEYDİ.
KENDİSİNİN MÜSLÜMAN
OLMADIĞINI
VE BU ŞEKİLDE VERİLEN SELAMI DA ALAMAYACAĞINI EĞER TÜRKÇE
BİR “İYİ GÜNLER” DERSEM ONUN DA BANA “İYİ GÜNLER” DİYE CEVAP VERECEĞİNİ ANLAMIŞ
OLDUM.
GELEN OTOBÜSE BİNDİM.
BU VATANDAŞ ALLAHTAN BİNMEDİ. ORADA KALDI.
BİR AK SAÇLI İKİ
KİŞİLİK YERE SERESERPE OTURMUŞTU.
KENDİSİNDEN RİCA ETTİM.
BİR PARCA CAM
KENARINA DOĞRU GİTTİ.
KALAN YERE İLİŞTİM.
ÇÜNKÜ YAŞLIYIM.
AYAKTA GİDECEK HALİM YOK.
HEMEN YANIMIZDAKİ BOŞLUKTA BİR İKİ KİŞİ VAR.
GENCİN BİRİ TELEFONLA KONUŞUYOR. DAHA DOĞRUSU KARŞISINDA
KADIN VEYA ERKEK BELLİ OLMAYAN BİRİNE HAKARETLER EDİYORDU.
HEM DE EN SON PERDEDEN NARA ATAR GİBİ SES VERİYORDU.
BU BİR ON DAKİKA DEVAM ETTİ.
BU YÜKSEK SESLİ KONUŞMA AĞZA ALINMAYACAK KÜFÜRLERE
DÖNÜŞTÜ. SAĞDAN SOLDAN HOMURDANMALAR OLDU.
BU OTOBÜSÜN UMUMİ BİR YER OLDUĞU, BÖYLE YERLERDE ÖZEL
KONULARIN KONUŞULMAMASINI HATTA KÜFÜR KELİMELERİNİN İSE HİÇ YAKIŞIK
ALAMAYACAĞINI KİBAR BİR ŞEKİLDE ANLATANLAR DA OLDU.
GENÇ KENDİNCE HAKLIYDI.
HATTA BU OTOBÜSLERDE SEVGİLİSİ İLE KONUŞANLARIN HAYATIM
AŞKIM DİYE BAŞLAYIP KELİMELERİ NERELERE KADAR GETİRDİKLERİNİ DE AÇIKLADI.
BİR ÖZEL SORUNU OLDUĞUNU KENDİSİNİ TUTAMADIĞINI İFADE
ETTİ.
ÖZGÜRLÜK OLDUĞUNU KENDİSİNE KİMSENİN KARIŞAMAYACAĞINI DA
İLAVE ETTİ.
Aşırı harcamalarla
eldeki imkânlar çok çabuk tükenir. Atalarımız ne güzel söylemişler. İşten
artmaz, dişten artar. Ne kadar çok kazanırsak, kazanalım; harcamalarımıza
dikkat etmezsek, elde avuçta bir şey kalmaz.
Öyleyse
gelirimizden, daha az harcamalıyız.
Kazandıklarımızdan
bir kısmını zaruri ihtiyaçlarımıza, bir kısmını eşe dosta, bir kısmını
muhtaçlara, önemli bir kısmını ise tasarrufa ayırmalıyız.
Yine atalarımız
söylemiş. Sen yarını düşünmezsen, yarın seni kim
düşünür. Bu atasözümüz sadece parasal anlamda anlaşılmamalıdır.İnsanların
yardımına koşarsak, bizim de yardımımıza koşanlar olacaktır.
Otobüslerde ihtiyarlar
ayakta perişan olurken, pencereden dışarıyı seyreden ya da uyur numarası yapan
gençlerin, oturdukları koltuklardan kıpırdamadığını görüyoruz.
Hemen aklıma o
ihtiyarlar geliyor. Demek ki bir zaman onlar da gençti. Onlar da dışarıyı
seyrettiler. Şimdi ektiklerini biçiyorlar.
Bazı ihtiyarları
duyarız. Yakınları onlara bakmazmış. Araştırdığımızda gerçek meydana çıkıyor.
Bu bakılmayan yaşlılar, bir zamanlar kendi ana babasına bakmayan kimseler
çıkıyorlar.
Bu ateşe
kar dayanmaz derken, nerelere geldik. Atalarımızı
dinlersek rahat ederiz. Hepimizin çevresinde ata bildiği kimseler vardır.
Herkes birgün ihtiyarlayacaktır. Herkes birgün bu kazandıklarını
bulamayacaktır..
Para biriktirin. Bunun için harcamalarınızı
azaltın. Fakat lüzumsuz harcamalarınızı öğrenin
ve boşa para harcamayın. Yoksa elinizdeki imkanlarla önce en yakınınızdaki
ihtiyaç sahiplerine gerekirse parayla, gerktiğinde emekle yardım edin. Unutmayın paranın alamadığı şeyler de vardır.
Belediye
otobüslerinde uyuyor numarası yapmayın. Unutmayın günler çok hızlı geçer. Bir
de bakmışsınız ki, yaşlanıvermişinizdir. O zaman ektiklerinizi biçeceksiniz.
Yine de taşıma
araçlarında yerini bize bırakanlar var ise, toplumumuzun iyilik üzere
olmasındandır. Bunda da bizim katkımız, yüzde yüzdür. Yani çocuklarımızı,
öğrencilerimizi iyilik üzere yetiştirmeliyiz. Kazanan biz oluruz.
Biz kendimizi
düşünen biriysek, aslında kendimize zarar veren bir insanızdır. Başkalarını düşünen, hep alan değil, hep veren
biriysek, aslında kendimize faydalı, uyanık bir insanızdır.
Ne ekersek onu
biçeriz. Rüzgar eken fırtına biçer. Buğday eken, buğday biçer. İyilik eden, iyilik bulur. Kötülük eden ise kötülük bulur.
Pek beğenmeseniz de,
bu yazıyı sonuna kadar okudunuz. Öyleyse iki satır
yorumla, bize destek olunuz.